Değerli
okurlarım, birkaç hafta önce Facebook sayfama koyduğum iki fotoğrafta bir
tabancayı takdim etmiştim. Öyküsünü de yazacağımı söylemiştim. Bu sözümü
tutuyor ilgili öyküyü sizlerle paylaşıyorum:
Kurtuluş
savaşının son günleri yaşanıyordu. Başkomutanlık ve 1. Ordu Karargâhları
Alaşehir’de bulunuyordu ama Eskişehir, Kütahya, Simav üzerinden hareket
halindeki 2. Ordu ve Komutanı Yakup Şevki Paşa çok gerilerde kalmıştı. Oysa İzmir’e
giriş planı bu iki ordunun birlikteliği üzerine düşünülüyordu. Bu bölümü,
Altınnokta Yayınevince 2011 yılında yayınlanan “Mustafa Kemal’in Mucize Ordusu”
isimli romanımdan okuyalım:
 |
2.Ordu Komutanı Yakup Şevki (Sübaşı) Paşa |
“1. Ordu tüm birlikleriyle hemen hedeflerinin
arkasında takibe devam ediyordu, ancak 2. Ordu hâlâ hedeflerinin gerisindeydi.
Hızlarını arttırmaları, iki ordunun bir an önce bir araya gelebilmeleri için “ 6 Eylül 1922 günü Adala’da olması” emrini almışlardı.
Yolların bozuk, arazinin sarp ve ormanlık olması,
üstelik haberleşme zorluğu çekilmesinden dolayı hedeflerine zamanında
ulaşamamak, 2. Ordu Komutanı’nın sinirlerini iyice germişti.
Batı Cephesinin verdiği son emre şu yanıtı veriyordu;
“Karargâhım için cephe emrinde hedefler gösterilmiştir. 6
Eylül akşamı Adala’da bulunmak emir buyrulmuş, bu gece Yenişehir’e yetişmek
mümkün olmadı, karargâhım 30
Km. geride yürüyüştedir.
17. Tümen karargâhına yalnız Kurmay Başkanı ile ben geldim.
Benzin bitti, hayvanlarımız geride. Uşak’tan benzin istedik. Benzini ve binek
hayvanlarımızı beklemek zorundayız.
Birkaç günden beri 2. Ordu müdahalelerinize hedef
olmaktadır. Bu defa da Ordu Komutanı’nın, ileri birliklerden kilometrelerce
ileri gitmesinin istenmesine hiçbir anlam veremedim.
Aslında 2. Ordu’nun ‘ordu’ denecek bir kuvveti kalmadığından
Komutan ve karargahı ile bu kadar oynamaya sebep ve anlam yoktur. 2. Ordu Karargâhı’nın
lağvını ve benim bir er gibi orduda istihdamımı aracılığınızla, Başkomutan Paşa
Hazretlerinden rica ederim.”
Alaşehir’de karargâhta bu yazıyı
alan İsmet Paşa, hemen Mustafa Kemal ve Fevzi Paşalara okudu. Birlikte Yakup
Şevki Paşa’yı kırmayacak ama şevke getirecek bir yazıyla cevapladılar.
Bu yazı da özetle şöyleydi:
“Ordu karargâhının emredilen yere vasıtasızlıktan varamadığı
anlaşılıyor. 2.Ordu, 1.Ordu’dan en az 40 Km. geridedir. Birliklerin bu arayı
kapatması yüksek irade ve azminizden beklenir.
Haberleşmenin yetersizliği, yolların bozuk oluşu yüzünden,
sizinle bağlantı kurmak için mümkün olduğu kadar önlerde bulunmanız gerekiyor.
İleride yığılan Kolorduların yeni bir paylaşımı olasılığı hesaba katılmıştır. Zorunlu
olarak en öndeki Tümende bulunmanız yeterlidir.
Düşman, İzmir’de topladığı birliklerle savunmaya karar
verirse, iki ordu ile aralıksız hücum etmek kararındayız.”
Romandan da öğrendiğimiz üzere, 6 Eylül 1922 günü
akşamüzeri Salihli’ye ulaşan Mustafa Kemal ve Başkomutanlık Karargâhı, 2. Ordu
Komutanı, Yakup Şevki Paşa’yı beklemeye başlamışlardı.
Yakup Şevki Paşa mesajında bahsettiği gibi Borlu
yakınlarında otomobili için benzin bekliyordu. Neyse ki bölgede “Demirci
Akıncıları” adı verilen Kuvayı Milliye mensupları vardı. İşte onlardan biri
Borlu’lu Nasuh (Şeyhoğlu) ağa süvari arkadaşları ile Paşanın beklediği benzin
bidonlarını Uşak’tan alarak kendisine yetiştirmişlerdi. Üstelik Paşayı Borlu’daki
evinde misafir etmişti. Yakup Şevki Paşa da ertesi gün yani 7 Eylül 1922 günü,
Mustafa Kemal ve beraberindeki Mareşal Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü ile Salihli’nin
Adala Beldesindeki evde buluşarak 3
saatlik bir görüşme yapmışlardı.
Yoluna devam etmesini sağlayacak benzini kendisine
ulaştıran Nasuh Ağayı ödüllendirmek için Yakup Şevki Paşa belindeki tabancayı
çıkarıp verdi. Önce teşekkür ederek hediyeyi almak istemeyen Nasuh Ağa, ısrara
dayanamayıp bu özel silahı Yakup Şevki Paşadan aldı.
İşte öykümüze konu olan bu silah, 1915 yapımı, 7.65
çaplı, normalde 11 mermi alan ama şarjörlüğüne tarak takıldığında mermi sayısı
artan Alman yapımı bir tabancadır.
Bugün anılan tabanca, Salihli’de Avukatlık yapan
Nasuh Ağanın torunu Ergün Yılmaz’ın üzerine kayıtlıdır.
Bu arada küçük bir not düşelim Yakup Şevki Paşanın soyadı SÜbaşıdır. Sü eski Türkçede ASKER demektir. Kısacası soyadı Askerbaşıdır,Subaşı değil...
Bu habere Ulusal basın da ilgi gösterdi ve haberi
şöyle yayınladılar:
“Kurtuluş
Savaşı'nda hediye edilen silahı nesillerdir saklıyorlar
Salihli'de avukatlık yapan Ergun Yılmaz,
"Kurtuluş Savaşı'nda 2. Ordu Komutanı Yakup Şevki Paşa'nın aracına benzin
getirdiği" için büyük dedesine verildiğini bildirdiği Alman yapımı tabanca
ile dürbünü hatıra olarak nesillerdir saklıyor.
Yılmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada büyük
dedesi Nasuh Ağa'ya "Kurtuluş Savaşı" yıllarından hatıra olarak
verilen silah ve dürbünü, aile yadigarı olarak 92 yıldır nesillerdir
sakladıklarını bildirdi.
Yılmaz, ailesinin büyük dedesinden edindiği bilgiye
göre, Kurtuluş Savaşı döneminde Mustafa Kemal liderliğinde orduların İzmir
yönüne ilerleyiş planlarını yürütüldüğü Başkomutanlık Karargahı'na giden 2.
Ordunun araç benzini Borlu mevkisinde bittiğini, bölgede Kuvai Milliyeci olarak
faaliyet yürüten Nasuh Ağa'nın (Şeyhoğlu) da karargaha ulaşılabilmesi için
ihtiyaç duyulan yakıtı temin etmek için Uşak'a gittiğini anlattı. Büyük dedesi
Nasuh Ağa'nın, yanındaki silah arkadaşlarıyla Uşak'tan yakıtı temin edip
döndüğünü ve Yakup Şevki Paşa'nın karargaha yola çıkmasını sağladığını bildiren
Yılmaz, paşanın bunun üzerine dedesine '1915 yılı Alman yapımı tabancasını' ve
'dürbününü' hediye ettiğini söyledi.
![]()

![]()
Bu silah ve dürbünün ailesine büyük dedesi Nasuh
Şeyhoğlu'ndan emanet kaldığını olduğunu kaydeden Yılmaz, "Bu silahın
öyküsü bazı tarih kitaplarında da yer aldı. Dedem 1882 doğumlu, 1938 de vefat
etmiş. Bize emanet ettiği silahı nesilden nesile taşıyoruz. Silahın işlemeleri
çok güzel, yaklaşık 100 yıllık tek ve otomatik atış yapabiliyor. Silahı, aile
yadigarı olarak nesillerce saklanmasını hedefliyoruz" diye konuştu.
- Silahın duygusal öyküsü var
Salihli Turizm Derneği Başkanı Mustafa Uçar ise
silahın öyküsünü "Mustafa Kemal'in Mucize Ordusu" adlı kitabında
yazdığını, tarihi olmasının yanı sıra oldukça duygusal bir öyküsünün
bulunduğunu vurguladı.
Uçar, silahın hikayesini şöyle anlattı:
"O günlerde Mustafa Kemal Atatürk yani
Başkumandanlık karargahı Alaşehir'e ulaşmıştı. Ancak 2. Ordu hala cephe
gerisinde bulunuyordu. Amaç ise her iki ordunun 2 ayrı koldan İzmir'e
girmesiydi. Mustafa Kemal, Alaşehir'de 2. Ordu komutanı Yakup Şevki Subaşı
Paşa'ya telgraf çekip, 2 ordunun birleşmesi için acele edilmesi isteniyor.
Yakup Şevki Subaşı Paşa da Mustafa Kemal Atatürk'e cevap niteliğinde bir
telgraf göndererek, harita üzerinde gösterilen yolların olmadığını, dağlık ve
engebeli arazilerden güçlükle ilerleyebildiklerini söylüyor. Yakup Şevki Subaşı
Paşa ayrıca Borlu yakınlarında benzinlerinin tükendiğini, Uşak'tan benzin
gelmesini beklediklerini iletiyor. Bölgede 'Demirci Akıncıları' adı verilen
Kuvayı Milliye mensupları vardı. İşte onlardan biri Borlu'lu Nasuh (Şeyhoğlu)
Ağa süvari arkadaşları ile benzin bidonlarını Uşak'tan alarak kendisine
yetiştirmişlerdi. Yoluna devam etmesini sağlayacak benzini kendisine ulaştıran
Nasuh Ağayı ödüllendirmek için Yakup Şevki Paşa belindeki tabancayı çıkarıp
verdi. Önce teşekkür ederek hediyeyi almak istemeyen Nasuh Ağa, ısrara dayanamayıp
bu özel silahı aldı."
Mustafa
Uçar
Araştırmacı Yazar